Wednesday, January 09, 2008

Antalya sicak mi?

Bu evin isinma sorunu gecmisten beri hep vardi. Burada yasadigim iki on yil boyunca her turlu yontemle isindik sayilabilir. Ev cok genis, tavanlari gotik gibi. Ilk baslarda soba denen metal kutle vardi. Demirden dokme soba ilk kislarimizda bizleri isitmak icin vargucuyle yandi. Ama hayat soba icin cok kolay degildir. Ruzgarla iyi anlasmasi gerekir, bir yamuk esti mi ruzgar tum duman evin icine girer ve aileden biri "soba tuttuuuuu" diye bagirir. Bu durumda bazen sac kurutma makinesinin yardimindan istifade ederdik. bacanin yukarisina dogru uflenen hava bazen bacayi acar. boylece soba yanmaya devam eder. Evimize kislarin basinda kamyonla gelen odunlari hatirliyorum. cok guzel kokarlardi.

birkac sene sonra annem sanirim sobanin pisligine dayanamadi. alternatif seyleri kesfetmeye basladik. Bir sene katalitik denen sey vardi. Katalitik; tuple calisir, kucucuk bir alev yanar on tarafinda ve de bir tur malzemeyi isitirdi. Bu katalitigi yakmak bir tur toren gibidir. Once gaz verilir hafif, sonra cakmagina birkac kez basilir. Cakmak elleri acitirdi. Eger yeterince gaz verilmezse yanmazdi, nazliydi bu. Sanirim 2 yil kadar katalitikle isindik. Eger katalitikle uyursaniz olebilirsiniz. Zehirli gaz cikarir.

Bir sene babam ev cok genis oldugu icin seralarda kullanilan, gazla calisan birsey getirdi. Sera isiticisi. Sobadan daha buyuk, dort bes katalitik gucunde birseydi sanirim. Yanliz bitkiler icin tasarlanmis oldugu belliydi. Bunu ilk calistigi andaki horultusundan ve otuz saniye icinde burunlarimiza ulasan gaz kokusundan anlamistik. Turfanda sebze meyvenin bunca zehirli gaz kokusu icinde isindigini kavramakla beraber, bizler de birer sebze gibi yesillesmeye baslamistik coktan. Migdelerimiz bulaniyor, kisa cumleler kuruyorduk artik. Neyse ki bu alet deneme surecini atlatamadi ve yerini evimizde soguk ama temiz havaya birakti.

Sonra ordek soba + elektirikli battaniye ikilisiyle birkac yil gecirdik. Bu birkac yil boyunca evin sadece %30 unda yasadigimizi soyleyebilirim. Televizyonun oldugu odaya ordek soba kuruldu. Bu ordek soba cok sevimli birseydir. Ne verseniz yer yutar. Eski ayakkabilar, yatak parcalari, sokulmus bir dolap, evin insaatindan kalmis keresteler... Ne verdiysek yedi. O odayi hamam gibi isitti. Ama disarisi kutuplar gibiydi. Ornegin tuvalete gitmek korkunc birseydi. Hele yataga gitmek... Yataklar buzdan bir tabut hissi verirdi. Tam o siralar elektrikli battaniye denen seyi kesfettik. Carsafin altina serilen bu battaniye yataklara girilmeden yarim saat once prize takilirdi. Boylece buzdan tabutun ici sicak gibi olurdu. Ama o sicak cok suni bir sicakti. Kendi sicakligim olmadigini bildiginden vucudum alisana kadar yine zaman gecerdi. Ustelik battaniyeden carpilmaktan cok korkardim. Annem fisi cekse bile korkardim.

Birkac sene sonra kalorifer denen seyin isinma sorunumuzu cozebilecegine dair bir fikre kapildik. Bu kaloriferin borulari ve peteklerinin dosenmesi evi delik desik ederken hic bitmeyen bir insaat ortaminda bir yaz gecirme firsatimiz oldu. En son eylul gibi gunlerce suren temizlik yapildigini hatirliyorum. O temizlik tarihe gecmistir bence. Bir kadin, iki cocuk, bir kopek ve dort bes kedi, o evin altini ustune getirdik. O sene kaloriferi yaktik. En azindan senenin basinda. Bir sure sonra kaloriferin bir tur MAZOT CANAVARI oldugunu anladik. Mazot denen seyi likir likir icen bu canavar 2 ay suren kis mevsimini mali olarak icinden cikilmaz bir duruma getiriyordu.

Bu kalorifer bizim universiteye hazirlik donemlerimizi biraz olsun rahat gecirmemizi sagladi. Cok sukur usumedik. Ben evden ayrilinca isinma konusunda da baska bir donem baslamis. Okuldan tatile geldigimde gordum ki kardesim ve dort tane rezistansli silindirin turuncu halde ortami isittigi elektrikli soba ayrilmaz bir ikili haline gelmisler. Aksamlari televizyon izlerken, sabahlari yatagin yaninda, kahvaltida, meyve yerken, her an o koca sey bir assagi bir yukari merdivenleri cikiyor iniyordu. Bu elektrikli seyin onunde saclar kurutuluyor, coraplar isitiliyor, banyoya girmeden once giyilecek seyler vucut sicakligina getiriliyordu. Ona en gizli sirlarimizi anlatiyor, dertlesiyorduk. Onu kardesimle birbirimizden kiskaniyorduk, beni daha cok seviyor seni daha cok seviyor diye kavga ediyorduk. (Abartmisim.)

Sonra klimalar geldi. Once salona geldi. Klima digerlerine oranla daha guzel isitiyordu. Elektrik sarfiyati da asiri fazla degil. Biz hala klima devrini yasiyoruz. Eskisi gibi evin bir odasinda yasiyoruz. Ben muzik yapmaya kendi odama gittigimde bir sure sonra burnum ve ayaklarim usuyor. Televizyonun oldugu odaya gelerek isiniyorum.

Beni asil uzen sey disarisi. Disarda hava cok guzel. Sicacik. 18 derece kisin ortasinda. Sokaga cikinca insan usumuyor. Ama er gec eve gelmek zorundayiz. Ve ev cok soguk. Ben -35 derecede ise gitmis birisiyim ve bu ev cok soguk. Bazen batiyor bana... Elimde yelegimle eve ulasmak, iceri girerken yelegi giymek... O yataklara ilk giris... Bazen Ankara'ya gidip isinmak istiyoruz. Orada evler sicak, kalorifer hep yaniyor.

Gelecege umitle bakiyoruz. Dogal gaz diye birsey varmis, bir takim borular sehre giris yapmislar bile. Mazot kadar pahalli degilmis henuz. Bir iki seneye bize ulasabilir. O zaman bu seyle kaloriferleri yakmaya baslayabiliriz yeniden. Tabi bunlari dusundugum su gunlerde haberlerde iranin dogal gazi kestigini ve rusyanin da azaltabilecegi gibi seyler izledim. Ve birkez daha bu evin asla isinmayacagina olan inancim guclendi. Ama hala gelecege umitle bakiyorum. Niyeyse...

No comments: