Monday, February 20, 2006

Pink Martini

İyi ki termosu götürmüşüm. Kapıda papatya çayımızı içtik. Phoenix Concert Hall Ankaradaki Saklıkent'in aynısı. İsmini görünce tırsmıştım. Şimdi gömlek falan mı giymek lazım bu konsere diye. Tek farkı içeriye olması gerektiği kadar insan alıyorlar. Saklıkentte içki aldıktan sonra eski yere ulaşmak için etten bir duvarı delmek gerekiyor. Hatta bi şekilde eski yere gelinse bile içkinin yarısı yolda heba olmuş oluyor, o yüzden şişe bira almakta fayda var. Yolda "huooop biradeeer" diye bağıran ayı katmanı da cabası. Saklıkent Anathema konserinde bu etten duvarı aşmak yerine birayı aldığım yerde konuşlanmışlığım vardır.

Pink Martini birsürü kültürden ve altyapıdan 10 kadar insanın (tam sayısını bilemicem) bir araya gelip oluşturdukları bir grup. Piyanist (adı Thomas Lauderdale) tıknaz, sapsarı diken diken saçları ve yusyuvarlak gözlüğü olan bir adam. Bu haliyle civcive benzediğini düşünüyorum. Güzel müzik yapıyor. Grubun en ünlü şarkısını da o bestelemiş.

Bu şarkıyla ilgili çelişkilerim var. Fransız bir şairin şiiriymiş. Şarkının sözleri şöyle:

Çalışmak istemiyorum
Yemek yemek istemiyorum
Unutmak istiyorum
Sigara içmek istiyorum

Bir süredir bu tarz yaklaşımları takip etmekteyim. Ukala, kendini beğenmiş, tembel ama etkileyici insan türü. Bu konuda karmaşık duygularım var. Ben de çözemedim. O yüzden yorum yapmicam.

China Forbes, grupta şarkı söyleyen kadın. Yazdığı şarkıların çoğu birtakım partilerde tanıştığı birtakım adamların telefon numarasını almaları ve sonra aramamalarıyla ilgili. Yani ne yalan söyliyim çok da güzel bir kadın değil bu China. Sempatik belki. Ben içkinin etkisiyle adamların biraz daha atılgan olabildiklerini görmüş bir insan olarak çok şaşırmadım bu duruma. Ama arasalarmış o güzel şarkılar olmayacakmış belki de. Zaten belki bu kız çok güzel olsaydı şarkı yazmazdı. Ya da çok güzel ve çok güzel şarkı yazıyor olsaydı, ne biliym mutsuz falan olurdu. Ya da huysuz. Ya da ukala. Doğa bir yolunu buluyor.

Borazan (ya da herneyse) çalan tüm adamlar bu kadar karizmatik olmak zorunda mı? Stingin trumpetçisi de çok yakışıklı ve karizmatik bir adamdı. Borazan da gerçekten çok anlatımcı birşey. Fena halde ses derinliği ve ses genişliği var. Ayrıca akustik wahwah ya da diğer efektler çok güzel çalışıyor. İnsan nefesinin ürettiği ses başka oluyor. Gerçi adamlar gayet rahattılar. Yanlış çaldıkları yerlerde yeniden başlıyorlar. Piyanist ve borazancı yaptılar bunu. Biraz şaşırdım. Mesela Mehmet Okonşar ya da Gülsin Onay dinlerken hata yapıcaklar mı acaba diye düşünemezdim bile. En hızlı en zor parçalarda bile notaları buldozer gibi eziyor bu insanlar. Belki kültürsel farklılıktandır. Zaten kültürel farklılık hat safhada. Yani bu grubun içinde olmayan ülke yok. Japonundan fransızına, italyanından latin amerikalısına hepsinden mevcut. Geyşa için yazılmış şarkıdan sonra Rusyada geçen şarkı çaldılar. Yine iyi tutturmuşlar bence. Bence bu insanların hepsinin birleşip bütünlüklü bir müzik üretmeleri gerçekten zormuş. Başarmışlar bir ölçüde.

No comments: