Wednesday, November 29, 2006

Kontrast

Tom Waits - "Soldiers Things" dinleyerek 4-6 yas arasi cocuklar icin
sevimli animasyon yapmak

En kalabalik, yogun ve karmasik zamanlarimda aklima en yaratici film fikirlerinin gelmesi, onlari bir yerlere basitce not edecek kadar vakit bulabilmek. Sonra hayat sakinlesince bu fikirlerin bazilari uzerinde calismaya yemin etmek, ve lakin sonradan da yapmamak/yapamamak.

Gaza gelmek. Gaza gelmeyi sevmek. Imkansizliklar icinde yavas yavas sonen gazin goz yasartici kokusu. Gecenin 11 inde (ki uyku saatimi tam 1 saat gecmis oluyor) "hadi film yapicam - super fikir" diyerek gaza gelmek - modellemeye baslamak. 12 gibi daha modellemenin yarisina gelmeden onumde - rigging, blend shapeler, yuz ifadeleri, texturelar, shaderlar, isiklar, mekanlar, diger karakterler, render setuplari, compositing gibi seyler oldugunu hatirlayip mutsuz bi sekilde uyumak. Ama yine de baslayabilmek butun bu seye. Defterime notlar almak.

Her seye ragmen dolma yapmak. Biberlerin icine evde buldugum herseyi tikmak - Sosis, mercimek, pirinc, domates... Dolmanin super olmasi, saskinlikla karisik mutluluk (yanliz tuzu unutmusum).

Animasyon kiyafetim olmasi. (Animasyon yapmanin en iyi yolu kendin oynamak. Oynadigini videoya cekmek, ya da aynadan bakmak. Mesela yerden kalkan adam yapmam gerekirse yere yatiyorum. Sonra kalkiyorum aynaya bakarak. O yuzden kiyafetimin yerlerde yuvarlanmaya musait olmasi lazim. Digerleri utandiklari icin ya da kendilerine yediremedikleri icin oynamiyorlar.)

MP3 calarimin gun gectikce bazi konularda hassaslasmasi. Ilk aldigimda her kosulda calarken bugun en kucuk darbede ya da sallantida kusmesi, bunalima girmesi, kendini kapatmasi, sonra kaldigim sarkiyi tekrar bulana kadar bana bissuru zaman kaybettirmesi (cin mali)...

Dunyanin bir yerinde hersey yolunda giderken diger yerinde herseyin allak bullak olmasi, bu ikisinin ayni anda olmasi...

Sevdiginden bu kadar uzak olmak ve onu bu kadar derin ve tutkulu sevebilmek...

Saturday, November 25, 2006

Southpark Season 9 Episode 12

Katiliyorum.

Sayntolojiyle ilgili yaptiklari bolum. Koptum. Tom Cruise bunu yayinlarsaniz MI3 te oynamam demisti. Simdi izledim.

Katiliyorum.

Birkez daha Trey Parker ve Matt Stone ikilisiyle kalplerimiz ayni anda atiyormus. Assagi yukari hayattaki her seyde ayni dusunuyoruz. Izledigim her bolumde biraz daha emin oluyorum. Hayat, mutluluk, uzuntu, populer kultur, Rambo ve son olarak sayntoloji...

Katiliyorum...

(indirmesi biraz mesakkatli ama buradan deneyebilirsiniz http://www.southparkx.net/episodes/912-trapped-in-the-closet )

Tuesday, November 21, 2006

Yeni is

Yeni isim cok ilginc. Cocuklar icin bir TV dizisi yapiyoruz. Cizgi dizi. Yavastan karakterlere ve Houdini ye alismaya basladim. Birkac walkcycle falan yaptim. Hersey iyi gidiyor yalniz...

Bu cizgi film yaptigimiz cocuklar 4 - 6 yas arasi cocuklar. Ve sanirim hepsi kiz. Ve ayrica sanirim pek normal degiller. Ben biraz geri zekali olduklarini dusunuyorum. Yani o yaslarda zaten bence insanin cok zeki olmasini bekleyemeyiz. 4 yasindayken denizatlarinin nasil urediklerini bilmiyordum ben mesela... (bi dakka ben hala bilmiyorum bunu). Herneyse 4 yasindaki bu cocuklarin bence zekalarinin gelismesine katkida bulunmamiz lazimdi bu cizgi filimle. Fakat fikrimce onlari daha derin ve icinden cikilmaz bir ucuruma dogru itecegiz. Yani su ana kadar gordugum karakterlerden ve bana anlatilanlardan cikardiklarim bunlar. Ama belli olmaz. Belki de cok akillica ve politik konulara da deginirler. Boylece kucuk insanlarin gelisiminde belki de bir katkimiz olur. Yani belki de onlara birseyler asilamak icin onlarin dilinden konusmak gerekiyordur. O yuzden bu kadar sevimli karakterler falan yapmislardir. Bir kere guvenlerini kazaninca onlara insan haklari, demokrasi ve orgu ormek gibi konularda bir takim bilgiler vericeklerdir.

Hadi bakalim. Bindik bir alamete, gidiyoruz heyecanla...

Friday, November 17, 2006

Home Bitter Sweet Home

Lise 1 den beri boyle bir tatil yapmamisim. Bu kadar uzun ve kaygusuz. Neredeyse 2 ay dunya yuzeyinden silindim. Denizler astim. Aileme gittim bir sure. Uzun bir sure de sevdigim kizin yaninda yasadim. Gulumsuyorum ben simdi. Icim umutla doldu.

Sanki cok tatil beni bayar gibi gelirdi hep. Cok caliskan birisiyimdir normalde (masallah). Yanliz su iki ay kopuk gecti. Sanirim bir onceki isimde cok calistirdiklari icin oldu. Ne kaygilandim (sinirlari gecme hadiseleri disinda) ne de sucluluk hissettim. Mouse denen seye maillerim disinda dokunmadim. Bazen kucuk notlar aldim ve birseyler cizdim. Onun disinda hicbirsey yapmadim. Sadece yasamaya devam ettim. Tatil hic baymadi. Tatil bir ruya gibiydi. Tatil benimle, ben tatille birbirimizi bulduk. Birbirimizi unutmustuk. Hatirladim, iyi oldu.

Blog yazmadim. Cunku yazmama gerek yoktu. Bisey yapmamiza da gerek yoktu. Ama her an dopdoluydu. Cok yere gittik, fildir fildir donduk orada burada... Bu kadar guzel biseyi hakettim mi acaba? Ingiliz dunyasina, iskoc dunyasina, antalya ve ankara piyasalarina girme firsatim oldu. Raki ictik, saraap ictik. Eeeyleeendik. Hangi birini yazayim. Yazamam hepsini. Yavuklumu gordum. Anami babami gordum. Gurbete geri geldim. Gelir gelmez de calismaya basliyorum. Bunye geri gitmek istiyor dogal olarak. Benim ev obur taraf.

Allah hepimize akil, fikir, iyilik ve saglik versin.