Wednesday, January 20, 2010

Kucukler

Onu bir sene once gormeye gitmistim. Zor bir yolculuk olmustu ama degmisti. Dogali birkac ay olmus bir yegendi o zaman. Beni gorunce ziplama aletinde deli gibi ziplamisti. Adi Baran.

Ankara'da onu tekrar gorme firsatim oldu. Buyumus ve tam en sevimli olduklari yasa gelmis.

Simdi benim gecmis deneyimlerimden soyle bir huyum var. Ben bebek ve cocuklardan korkarim. Onlara zarar gelicek diye korkarim. Anneleri tutarken bile korkarim, duserler diye, yok elinden kayar diye. En rahat oldugum zaman yataklarinda ya da kundaklarinda uyur olduklari zamandir (gerci anladigim kadariyla herkes icin oyle). Biraz buyuyup kosusturduklari zaman da korkarim ki dusucekler, basicam, bisiy olucak diye. O yuzden kucuk birisi yaklasirken kaskati dururum ve herhangi bir ev esyasina benzemeye calisirim. O zaman bana tirmanip dusmeleriyle sandalyeden atlayarak dusmeleri ayni sey olur diye dusunurum. Ama tabi dusmelerine hic izin vermem, aglayarak annelerine teslim edilirler. Anneleri de tekrar yere koyar, ayni seyler bastan baslar...

Neyse bu sefer oyle olmadi. Neden bilmiyorum. Belki kan bagindandir. Ilk karsilastigimizda ben yine bir esyaya donusmustum. Ama Baran deneyimli oldugundan ve herkes sandalyeden fazla tepki verdigi icin bana da ayni sekilde davranmaya basladi. Ben de caktirmayayim diyerekten kucagima aldim. Sonra bir anda sanki yillardir bu isi yapiyormusum gibi oldu. Kosup oynamaya basladik.

Oncelikle henuz konusmayan bir cocugun anlatim gucune hayran olmamak elde degil. Sadece hareketlerle ve seslerle bana sevdigi oyunu ogretti, oynatti, beraber yarim bir gunu gecirdik. Bu oyunda "buyuk"(yani ben, daha sonralari yerime baskalari da gecti) koridorun bir basinda duruyor. Baran koridorun obur ucuna gidip duvara dokunduktan sonra kosarak geliyor. Baran "buyuk" e ulastigi zaman, kucaklanip mumkun oldugunca havaya kaldirilmasi, sonra da yere indirilmesi gerekiyor ki iner inmez koridorun obur basina giderek oyunu yeniden baslatabilsin. Kolay gibi gorunuyor di mi... 30. seferden sonra oyunu birakmaya calistigimda izin vermedi. Artik kollarim Barani kaldirip indirmekten yorulmustu. Fakat O kosmaktan hic yorulmamisti.

Sonra benim yerime baska bir kuzen ve ondan sonra da onun kocasi gecti, arada Baran'in babasi da birkac kaldiris yapti. Ve sonunda aksam olmustu ve yemek zamani gelmisti. Bu ayni zamanda yemek yedirmekten sorumlu baska bir takimin gorev zamaninin gelmesi ve oynamaktan sorumlu takimin, yani bizim bir sure dinlenebilecegimiz anlamina geliyor. 3 kisi bir koltuga yigilip yemek yedirilisini izledik. Hepimiz tukenmis, dort gozle uyumayi bekliyorduk, saat 6ydi.

Yemek yedirmek ayri bir disiplin ve oynamaktan cok daha fazla beceri gerektiriyor. Oncelikle kesinlikle televizyon acilip bir cizgi film bulunmak zorunda. Cizgi olmayan hicbirsey ilgisini cekmiyor. Ama cizgi film baslayinca bir anda bambaska bir insan oluyor oturdugu yerden kalkmiyor, agzina gelen seyleri yiyiyor ve butun bu sure boyunca gozlerini hic TVden ayirmiyor. En sevdigi dizilerden birisi de benim calistigim bir TV dizisi - Super Readers. Calisirken bunu kim izler diye dusunmustum, hic bu kadar ise yarayacagini tahmin etmezdim. Tam bir cocuk uyusturucusuymus. ve yemek yediricisi.

Koltukta baygin bir sekilde bakarken cocuktaki bu kadar enerjiyi sonumleyecek karsi enerjinin buyuklugunu dusundum. Bir insanin tam zamanli isi gibi birsey. Sadece sabah kalkmadan aksam yatmaya kadar calisiyorsun. Bir de bundan iki tane var. Arti para kazanilmasi lazim. Biri tam zamanli biri yarim zamanli calisan ebeveynlerin, yani kuzenlerimin ve anne-babamin onunde saygiyla egilmek isterim.