Tuesday, April 29, 2008

28 yildir ogrendigim seylerin toplami - 1 Hayat

Gecenlerde 27. yasimi bitirdim ve 28 yasima geldim. Sonra cok zeki olan beynimin taaaa derinliklerinden gelen bir hisle bunca yildir kesfettigim bir dizi bilgiyi bazi grafiklerle aciklamaya karar verdim. Boylece daha 28 yasina girme serefine erisememis bir dizi zavalli insana cok buyuk faydalarda bulunabilirim.

Oncelikle hayatin iyi/kotu zaman grafigini acikliyorum:

Once derin matematik bilgimden faydalanarak sunu aciklayayim ki, egrinin altinda ve ustunde kalan alanlara intortor denir. Burada sekilde de acikladigim gibi mutluluk sinirlarindaki intortorlarin toplamiyla mutsuzluk siniri altinda kalanlar her zaman birbirine esittir ve sonunda birbirini goturerek olurken sifiri saglarlar. O yuzden dogarken nasil sifirsak olurken de sifir olarak oluruz. Naaparsak yapalim kaybedicek bisey yok gibi gozukuyor degil mi? Hah hay!!! Hic de oyle degil. Assagidaki grafikte tum bunlara ragmen herseyin nasil kotu olabilecegi acikca cizildi.

Yukaridaki grafige gore yasayan adamin inis cikislari gayet kucuk. Dolayisiyla bu adam gayet monoton ve sikici bi hayat yasamis. Unutmayalim ki birbirini goturen intortorlar ne kadar cok olursa o kadar cok yasamis saylaniriz.

Simdi aranizdan bir takim sivrizekalilar bu grafigi gordukten sonra "nasil olsa simdi hayat cok kotu gidiyor, demek ki ileride cok guzel gidecek" diye seviniyor olabilir. Siz kucuk musmulalara kotu bir haberim var. Malesef sizin baslangic cizginiz baska bir yerde olabilir. (Bknz. assagidaki grafik).

Simdi soylenmeyi birakip yasamaya devam edin. Intortorlari bol bol olsun...

Wednesday, April 23, 2008

Bugunun tarihe gecmesini istiyorum


Bugun Ibanez JS 1200'u deneme firsatim oldu ilk defa. Agzimdan sular akarak internetten resimlerine baktigim bu sey (ayni zamanda yukardaki Satriani abimizin de signature gitaridir) kaza eseri arkadasima gitar bakmaya gittigimiz yerde bulunmaktaydi. Adama denemek istiyorum dedim, getirdi, taktik line6-amfiye, hafif drive verdim, bas-treble i biraz kurcaladim, sonra caldim biraz. Mukemmeldi. Mukemmel.

O sustain.... Nerden geliyo anlamiyorum, ya basswood dan ya da dimarzio paf pro lardan falan. Amfide o kadar fazla drive yoktu, ne compression ne bisey var, bi nota caliyorum ve sustain bitmiyor, devam ediyor... Ve sonra hizli calinca, hersey tertemiz geliyor, bendler parmaklari acitmiyor, yumusacik hemen istedigin notaya cikiyor. Hersey oyle temiz ve kesin ki. Dolu dolu geliyor sesler, ve de amfi yuzunden degil bu.

Gitarcidan cikinca arkadasima acayip kizdim. Bok vardi goturcek beni. Bazen tum sorumluluklari sallayip gitari alasim geliyo. Maymun istahli miyim. Daha yeni bu hayvani seyi aldim, agzimdan salyalar akarak oynuyorum.

Saskin Caponlar

Birisi 3 paraya anime satiyordu. hemen atladim izlemedigim birsey diye. aldim izlemeye basladim heyecanla. yine super siddetle falan basladi. kanlar fiskirdi cok guzeldi...

Ama sonra...

Oyku ilerledikce olaylari anladim, bittiginde de bi garip hissettim. Cok inanamadim oykuye. Acaba sevginin bedenden bagimsiz olabilecegi gibi biseyi mi isliyordu. Cunku animeler bazen derin oluyor. En azindan bir kisminin felsefi falan olurdu. Heralde oyledir. Ama acayip escinsel bi animeydi ilk defa. Sinir tanimaz capon insanlari. Tebrik ediyorum.

Sanirim caponlarin samuray/geysa kulturunde erkek geysalar da var. eski zamanlarda. 1600-1800 gibi. hmm...

Monday, April 21, 2008

lonesome Jim

Steve Buscemi Coenlerle calisirken cok fazla sey ogrenmis olmali, ozellikle Lebowskide. Cunku kendi yaptigi film bence cok basarili. Amerikan bagimsiz sinemasi gercekten cok guzel olabiliyor. Belki de Hollywood'dan gelen gercekten yaratici adamlarin filmcilik isini cok iyi ogrendikten sonra kendi islerini yapma firsati bulabilmesindendir. Hollywood da cok siddetli rekabet olmasi insanlarin cok fazla kendilerini gelistirmek zorunda kalmalarina sebep oluyor. Gerci her tur asiri kapitalist endustride ve Amerikanin genelinde boyle bir durum var sanirim. Muzik olsun, gosteri sanatlari olsun... Insanlar bir seyin en iyisi olmak ve kisisel gelisimleri icin asiri caba harciyorlar. Ve sonunda cogu zaman kar amacli ve geyik seyler yapsalar da arada bir kendileri icin de isler yapiyorlar, ve o zaman otturuyorlar.

Koyluk yerde hayat, acayip bir depresyon, ama onun icinde sakli mecazli komedi. Mmmm, leziz... Izleyin...

Friday, April 18, 2008

Londra kokuyo

Sabah evden ciktik, yuruyoruz, sevdigim kiz dedi ki "bi yerlerde kanalizasyon patlamis heralde, burasi lagim kokuyo". gercekten de lagim kokuyordu sokaklar.

Sonra ise geldim. Metrodan cikinca yine geldi burnuma lagim kokusu. Allah allah.

Iste bir anda herkes e-mail atmaya basladi. Herkes kendi evinin oldugu yerin koktugunu vs... yazmis. Sehrin dort bir yanindan gelen insanlar sabah yola cikarken algiladiklari kokuyu onayladilar. Birileri "dunyanin sonu geldi, boka batiyoruz sonunda" falan diye e-mail atti.

Sonra her yerin les gibi koktugu haberleri gelmeye basladi. Megersem Fransizlar bu aralar tum tarlalarini ayni anda gubrelemeye karar vermisler. Sonra bi ruzgar esmis, butun gubre kokulari taaa buralara kadar gelmis. Les les. Gastede "kraliceye bile bok kokusu geldi" yaziyordu, ulan sanki kralice dokunulmaz, kendi tuvalete girip (tobe tobeee....).

Wednesday, April 16, 2008

Uzun zaman sonra

Cok sey oldu, cok sey oluyor ve bircok sey olucak...
Ahbabin kafasi tum bunlari alacak kadar buyuk degil...

Yine Londra'ya geldim. Sevdigim kizla ilk defa kendimize ait bir ev tuttuk. Acayip para verdik.

Kendime aypodun aynisi gibi gorunen bir mp3 calar aldim. eski cin mali olan artik hic calismiyor, hem de pilleri yiyordu. yeni aldigim aynen aypot gibi gorunuyor. ama yuvarlagi aslinda eski model bir dugme, hatta salter, basinca `cotaaaa` diye ses cikiyor. metroda o sesi duyunca gastesinden gozunu kaldiran kiza "it's not real ipod" demek zorunda kaldim gulumseyerek...

Is olarak girebilecegim en guzel projede olabilecek en kotu konumda calisiyorum. Benden daha deneyimsiz ve yeteneksizler benim yapmam gereken isi yapiyor, ben ise onlarin pisliklerini temizliyorum, tum yaptiklarim onlarin yararina oluyor, ben hicbirsey kazanmiyorum bu isten, para disinda, onu da hic sevmem...

En azindan sevdigim kizin yanindayim. Gerci onunla da hayat kolay degil. Sacma sapan seylerden birbirimizi kirdigimiz oluyor. Kadinlarla yasamak cok zor. Kucucuk seyler buyuyup bizi yipratiyor. Cok sacma sapan. Ben de cok normal degilim zaten. Olsun. Sanirim hicbir zaman mukemmel olmuyor seyler, ben zaten aliskinim buna, ama diger insanlar icin hayal kirikligi oluyor. Bence zaten hersey inisli cikisli, iyi zamanlar ve kotu zamanlar var...

Her zamanki gibi birsuru seyle ayni anda ugrasiyorum. Hem is-guc hem sosyal hayat, basvurular, vizeler, kontratlar, e-maillerin yani sira, konserler, gosteriler, publar, barlar, restoranlar, yemekler, amfiler, ickiler, festivaller havalarda ucusuyor.

Son zamanlarda eve yakin bir sinema kesfettik, sadece avrupadan sanat filmleri gosteriyor. holivudun acayip aksiyon ve fantastik filmlerinden baya koptum. Ama anime DVD leri aliyorum. Mmmm, cok guzel.

Gidebildigim kadar cok Finsbury parka kosmaya gidiyorum. Cok saglikli. Bir tane tablo cizdim kagida, spor yaptikca, meyve yedikce ve saglikli yasadikca tik atiyoruz, oyle duruyoruz. Bir arkadasimiz geldi ve modern young-professional cift gibisiniz dedi.

Arada cizim yapmaya calisiyorum.

oyle...