Friday, January 25, 2008

Hussein

Husein.

Cunku cok mutlu. Cunku gulumsuyor, gelecege ve hayata umutla bakiyor. Ahlam ve Ziad gibi icten pazarlikli ve iki yuzlu degil O. Ahlam'in tek amaci bir avuc petrol zengini arap adami bastan cikarmak. Makyaji yapmis, takilari takmis. Ziad ise ayni rolu kadinlar icin oynuyor. Belki bes tane estetik olmustur. Disler yaptirilmis, kaslar alinmis... Boylece bu ikisi aslinda tum hedef kitleyi kapsadiklarini dusunuyorlar. Ama hayir. Bu takimda birseyler eksik. Bir figur, bir kavram, bir anlam... bir... bir... Hussein...



Hussein evrensel umut ve mutlulugu temsil ediyor. Petrolden kazandigi paralariyla aslinda bu ise ihtiyaci yok husseinin. Otellerde sarki soylemese de olur. Ama dunyanin nese eksigi var. Kendisinde dogustan olan neseyi paylasmali, onu insanlara sacmali. Bu onun evrensel gorevi.


Kucuk seylerden mutlu olabilir Husein. Bir tavuk budu, bir patates kizartmasi, vantilatorle gobegini serinletmek gibi basit seyler... hayat bunlardan ibaret. Ve cok guzel.

Wednesday, January 23, 2008

Luxor 1, Biz 0


Bu oyunu babam internetten indirmis. Sonra deneme surumunu bitirince geri kalanini da oynamak istemis, bana soyledi, ben de satin aldim. Sonra oynamaya basladi yaklasik 4 ay once. Sonra Luxor yavas yavas tum ailemizi isgal etti. Herkes muptelasi oldu. Deliler gibi Luxor oynamaya basladik. Babam her sabah erken kalkip Luxor calisiyordu, annem geceleri bir gozu dizide, diger eli mouse da, neredeyse geceyarilarina kadar oynuyordu... Yillarca biz bilgisayar oynayinca soylenen annemi boyle gormek cok ilginc. Kendisi de "iyi ki bu sey biz okurken yoktu, hic bir sinifi gecemezdim" diyor. Bizim gostermek durumunda kaldigimiz iradeyi dusunun artik. Kardesim de gayet iyi, bu aralar onu yetistiriyoruz. her gun duzenli calisirsak 8.level 4. kismi gecebiliriz belki.



Bu allahin belasi bolumde toplar cok alakasiz gelmeye basliyor, atari bize kaybettirmek icin her turlu serefsizligi yapiyor. Simdilik bu bolumu kimse gecemedi. Ama calisiyoruz ailecek. Umutluyuz. Gelecege guvenle bakiyoruz. Kardesime cok guveniyoruz. Bazen yarisina kadar geliyor bu kazik bolumun. Naber?

Tuesday, January 15, 2008

Mart

Kis mevsimi yumusacik olunca kedimiz Benek'in Mart ayi erken geldi. Kimi zaman sesiyle kimi zaman da salgiladigi ve bizim algilayamadigimiz kokulariyla bir anda mahallenin tum kabadayi kedileri bir anda kapimizda bitiverdi her sene iki kez oldugu gibi. Guzek kizdir Benek


Yanliz Benek'in talipleri isi biraz abarttilar. Maalesef kedilerde pek romantizm yok. Sadece tecavuz oluyor. Birbirini biraz tanimakti, florttu, yakinlasmaydi, koklamaydi, boyle seyler yok. Erkek kediler tirmik yemeleri daha zor olan bir noktadan yaklasmayi basarirlarsa bir sonraki nesile katkilari olabiliyor. Bazen kendi aralarinda da anlasmazliklar olsa da sonucta bir elin parmaklari kadar kedi soylarinin devami icin biraraya gelerek bir sonraki gende daha renkli bir yelpaze olusturuyorlar. Bazen yavrulardan birisinde bir babanin boz gozunu, bir baskasinda diger bir kabadayinin beyaz kulagini gorebiliyoruz. Sonra "aaa bak bunun babasi su suratsiz olandi" gibi yorumlar yapabiliyoruz. Bu gerizekalida babasinin suratsizligi var mesela:


Her neyse cigliklar ve kavgalarla gecen birkac gecenin sonunda annem kedinin evde daha rahat edecegine karar verdi ve tavanarasina kilitledi. Bunun Benek icin en iyisi olacagini dusunuyorduk fakat Benek gece boyunca kapilari tirmaladi, bagirip cagirarak bizi yine uyutmadi. Disarida birbirini bogazlayan kedilerin cikardigi seslerin yerini Benegin kendi mirlamasi ve tirlamasi aldi. Buradan soyle bir sonuca vardik: Benek tecavuzden zevk aliyor. Dolayisiyla kendini sokakta buldu.

Friday, January 11, 2008

aztec challenge

Kadibey bilgisayarin onunden gecince bir anda su gunlere dondum.


Kadibey bilgisayar, commodore oyunlarini satin aldigimiz kazikci yerdi. Ama sanirim baska bir yer yoktu. Ilkokul ve ortaokul zamanlari, hala o gri igrenc kutudan bir parca olsun "eglence" beklerken yolunu asindirdigimiz, oyunlar kasetlere cekilirken sabir ve heyecanla duvarlarina baktigimiz garip bir mekandi. Onunden gectik. Kapanmis herhalde. Neyse o zamanlardan aklimda kalan baska birsey vardi. O da:


Ve de en tirstirici bolum olan:


Burada ortadaki adam var gucuyle piramite dogru kosturmakta. yandaki adamlar da buna yol boyunca oklar atiyorlar. yanliz okun nereden geldigine gore atlamak ya da egilmek zorundasiniz. ok atilinca bir ses cikiyor ve belli araliklarla ok atiliyor. Bu oyun benim hayatimi kabusa cevirmistir. Bunu oynarken duydugum stres ve heyecan sanirim derin psikolojimde derin tahribat yapti. Cunku adamin egilmesi gerektiginde ben de joystik denen seyle beraber egiliyordum. Gece uyumaya baslarken yandan gelen hayali oktan kacmak icin zipliyor, yastik yorgani tepiyor, bazen de oklari yedigim icin dusuyordum kosan adam gibi. Yillarca surdu bu.

Yillar sonra bilgisayar oyunlariyla ilgili tez yazarken bir kez daha bu gunlere donmustum. Hatta birkac oyundan bahsettigimi hatirliyorum. Herneyse komodorun tezim icin onemi bilgisayarda eglencenin eve tasinmasinin ve bugunku konsollarin olusmasindaki onculerden onemli birisi olmasi.

Dort yasimdayken babam tarafindan eve getirilen gri kutumuz yillarca bizi eglendirdi, egitti (sabir konusunda), aglatti, birsuru zamanimizi yedi ve seksenlere imzasini atti. Onun yuzunden annemle kavga ettim, kasetlerin iclerinde neler oldugunu, kasetlerin vidalarini cikarmayi, bantlari birbirine yapistirip tamir etmeyi, kafa ayarini (her neyse) ve buna benzer birsuru gereksiz seyi yasadim. Yarim saat boyunca agzimdan sular akarak bekledigim oyunlar bazen "cik"mazdi. (Cikmamak : oyun saatlerce yuklendikten sonra ekranin alt kosesinde bir yerlerde kucucuk bir error yazar, oyun calismaz, kafa ayarini tekrar yapip bastan tekrar beklemek gerekir). Ama bak o zamanlar bile bilgisayar grafiklerine hayranmisim, cunku oyunlari bosverip harfler ve sekilleri kullanarak gemi resmi yapmaya calistigimi hatirliyorum. Ayni seyi universitede, baska makineler ve baska saclarla yapmaya calistim. Sanirim ayni seyi olmeden once baska duzlemlerde, baska aletlerle yapiyor olucam. Son olarak su asmis rambo resminden kardesim cok korkardi.

Wednesday, January 09, 2008

Antalya sicak mi?

Bu evin isinma sorunu gecmisten beri hep vardi. Burada yasadigim iki on yil boyunca her turlu yontemle isindik sayilabilir. Ev cok genis, tavanlari gotik gibi. Ilk baslarda soba denen metal kutle vardi. Demirden dokme soba ilk kislarimizda bizleri isitmak icin vargucuyle yandi. Ama hayat soba icin cok kolay degildir. Ruzgarla iyi anlasmasi gerekir, bir yamuk esti mi ruzgar tum duman evin icine girer ve aileden biri "soba tuttuuuuu" diye bagirir. Bu durumda bazen sac kurutma makinesinin yardimindan istifade ederdik. bacanin yukarisina dogru uflenen hava bazen bacayi acar. boylece soba yanmaya devam eder. Evimize kislarin basinda kamyonla gelen odunlari hatirliyorum. cok guzel kokarlardi.

birkac sene sonra annem sanirim sobanin pisligine dayanamadi. alternatif seyleri kesfetmeye basladik. Bir sene katalitik denen sey vardi. Katalitik; tuple calisir, kucucuk bir alev yanar on tarafinda ve de bir tur malzemeyi isitirdi. Bu katalitigi yakmak bir tur toren gibidir. Once gaz verilir hafif, sonra cakmagina birkac kez basilir. Cakmak elleri acitirdi. Eger yeterince gaz verilmezse yanmazdi, nazliydi bu. Sanirim 2 yil kadar katalitikle isindik. Eger katalitikle uyursaniz olebilirsiniz. Zehirli gaz cikarir.

Bir sene babam ev cok genis oldugu icin seralarda kullanilan, gazla calisan birsey getirdi. Sera isiticisi. Sobadan daha buyuk, dort bes katalitik gucunde birseydi sanirim. Yanliz bitkiler icin tasarlanmis oldugu belliydi. Bunu ilk calistigi andaki horultusundan ve otuz saniye icinde burunlarimiza ulasan gaz kokusundan anlamistik. Turfanda sebze meyvenin bunca zehirli gaz kokusu icinde isindigini kavramakla beraber, bizler de birer sebze gibi yesillesmeye baslamistik coktan. Migdelerimiz bulaniyor, kisa cumleler kuruyorduk artik. Neyse ki bu alet deneme surecini atlatamadi ve yerini evimizde soguk ama temiz havaya birakti.

Sonra ordek soba + elektirikli battaniye ikilisiyle birkac yil gecirdik. Bu birkac yil boyunca evin sadece %30 unda yasadigimizi soyleyebilirim. Televizyonun oldugu odaya ordek soba kuruldu. Bu ordek soba cok sevimli birseydir. Ne verseniz yer yutar. Eski ayakkabilar, yatak parcalari, sokulmus bir dolap, evin insaatindan kalmis keresteler... Ne verdiysek yedi. O odayi hamam gibi isitti. Ama disarisi kutuplar gibiydi. Ornegin tuvalete gitmek korkunc birseydi. Hele yataga gitmek... Yataklar buzdan bir tabut hissi verirdi. Tam o siralar elektrikli battaniye denen seyi kesfettik. Carsafin altina serilen bu battaniye yataklara girilmeden yarim saat once prize takilirdi. Boylece buzdan tabutun ici sicak gibi olurdu. Ama o sicak cok suni bir sicakti. Kendi sicakligim olmadigini bildiginden vucudum alisana kadar yine zaman gecerdi. Ustelik battaniyeden carpilmaktan cok korkardim. Annem fisi cekse bile korkardim.

Birkac sene sonra kalorifer denen seyin isinma sorunumuzu cozebilecegine dair bir fikre kapildik. Bu kaloriferin borulari ve peteklerinin dosenmesi evi delik desik ederken hic bitmeyen bir insaat ortaminda bir yaz gecirme firsatimiz oldu. En son eylul gibi gunlerce suren temizlik yapildigini hatirliyorum. O temizlik tarihe gecmistir bence. Bir kadin, iki cocuk, bir kopek ve dort bes kedi, o evin altini ustune getirdik. O sene kaloriferi yaktik. En azindan senenin basinda. Bir sure sonra kaloriferin bir tur MAZOT CANAVARI oldugunu anladik. Mazot denen seyi likir likir icen bu canavar 2 ay suren kis mevsimini mali olarak icinden cikilmaz bir duruma getiriyordu.

Bu kalorifer bizim universiteye hazirlik donemlerimizi biraz olsun rahat gecirmemizi sagladi. Cok sukur usumedik. Ben evden ayrilinca isinma konusunda da baska bir donem baslamis. Okuldan tatile geldigimde gordum ki kardesim ve dort tane rezistansli silindirin turuncu halde ortami isittigi elektrikli soba ayrilmaz bir ikili haline gelmisler. Aksamlari televizyon izlerken, sabahlari yatagin yaninda, kahvaltida, meyve yerken, her an o koca sey bir assagi bir yukari merdivenleri cikiyor iniyordu. Bu elektrikli seyin onunde saclar kurutuluyor, coraplar isitiliyor, banyoya girmeden once giyilecek seyler vucut sicakligina getiriliyordu. Ona en gizli sirlarimizi anlatiyor, dertlesiyorduk. Onu kardesimle birbirimizden kiskaniyorduk, beni daha cok seviyor seni daha cok seviyor diye kavga ediyorduk. (Abartmisim.)

Sonra klimalar geldi. Once salona geldi. Klima digerlerine oranla daha guzel isitiyordu. Elektrik sarfiyati da asiri fazla degil. Biz hala klima devrini yasiyoruz. Eskisi gibi evin bir odasinda yasiyoruz. Ben muzik yapmaya kendi odama gittigimde bir sure sonra burnum ve ayaklarim usuyor. Televizyonun oldugu odaya gelerek isiniyorum.

Beni asil uzen sey disarisi. Disarda hava cok guzel. Sicacik. 18 derece kisin ortasinda. Sokaga cikinca insan usumuyor. Ama er gec eve gelmek zorundayiz. Ve ev cok soguk. Ben -35 derecede ise gitmis birisiyim ve bu ev cok soguk. Bazen batiyor bana... Elimde yelegimle eve ulasmak, iceri girerken yelegi giymek... O yataklara ilk giris... Bazen Ankara'ya gidip isinmak istiyoruz. Orada evler sicak, kalorifer hep yaniyor.

Gelecege umitle bakiyoruz. Dogal gaz diye birsey varmis, bir takim borular sehre giris yapmislar bile. Mazot kadar pahalli degilmis henuz. Bir iki seneye bize ulasabilir. O zaman bu seyle kaloriferleri yakmaya baslayabiliriz yeniden. Tabi bunlari dusundugum su gunlerde haberlerde iranin dogal gazi kestigini ve rusyanin da azaltabilecegi gibi seyler izledim. Ve birkez daha bu evin asla isinmayacagina olan inancim guclendi. Ama hala gelecege umitle bakiyorum. Niyeyse...

Sunday, January 06, 2008

memleket

memleketin domatesi, patlicani, kabagi, hicbir yerde bulunmuyor. Portakali mis kokulu, dopdolu, peyniri bereketli, lezzetli. Havasi sicak (gerci sadece Antalya sicak bu gunlerde), gunes insanin icine isliyor, onu isitiyor. kemiklerin ozledigi radyasyon, bunyenin ozledigi memnuniyet nufuz ediyor deri altina. sokaklarda basibos kedi ve kopekler var. insanlara saldirmiyorlar, komsularin verdikleri yemeklerden yiyorlar.

Afyon Antalya arasinda hala uzaktan polis gibi gorunen korkuluklardan var. kar yagdigi zaman konutkent'te yollar kapaniyor, heryer bembeyaz oluyor. arabamizin cam yikama sulari donuyor ve hic cozulmuyor (eskisi gibi). 1 liraya antifrizli sular gelmis, ama cin yapimi falan heralde, ise yaramiyorlar.

Ceza bunu yapmis. PKK ve Kurtler yuzunden milliyetcilik akimi guclenmis.

Annem bana kral gibi davraniyor, hic is yapmiyorum, israr ediyorum izin vermiyor. Sevdigim bu duruma alismamam gerektigini soyluyor. Elektro-smoke diye dunyanin en sacma sapan seyi cikmis, plastikten pilli bir sigara, ucunda ampul var, icinde duman olan tupler var, icine cekince isik yaniyor, birazcik da duman cikariyor. sozde sigarayi biraktiriyormus, ama gayet dogal olarak saglik bakanligi yasaklamis cunku icindeki nikotin tupleri sigaradan daha cok bagimlilik yapiyormus. Turk milleti olarak cep telefonlarinda gosterdigimiz heyecan bizim kucuk elektronik seylere zaafimiz oldugunu kanitliyor. elektro-sigara bizim zayif noktamiz.

Annem dizilerin yarim saat suren reklamlari boyunca uyuyup dizi baslayinca bir anda uyanabiliyor. Bunu bir gece icinde 5 kez yapabiliyor. Assagi yukari tum dizileri biliyor.

Aramiza yeniler katilmis, bazilarimiz gocmus, aile genisledigi olcude daralmis, cocuklar buyumus, yaslilar hic buyumemis... Kimisi dugun dernek derdinde, kimisi okul dersane, is, guc, hayaller... Turkce dublaj filmleri anlasilmaz kiliyor, Turkcesinden orjinalini tahmin etmeye calisiyorum.

Issizim. Hep bu gunu hayal etmistim durmadan calistigim bir bucuk yil boyunca. Ama tabi kontrollu bir issizlikti benim hayal ettigim. Bu yasadigim biraz daha tirstirici. En kisa zamanda birseyler bulmaliyim. sonra hayal ettigim turden bir issizlik yasayabilirim. zaman degersizlesti. yillardir her dakikami, her saniyemi saymis, degerlendirmisim. zaman paraydi, zaman herseydi. simdi ise zaman bir anda gorunen degerini kaybetti. icten ice biliyorum ki cok daha degerli su anda. ama sabah kalkinca gitmem gereken bir yer ya da yapmam gereken birsey yok. (aslinda simdi sevdigim kiz gibi doktora ogrencilerini biraz daha iyi anliyorum belki de :) bu durumun kendi guzellikleri var. kontrol altina alabilirsem tadini daha cok cikarabilicem. ama hayat kisa. mmmmmm. zevk almak gerek...