Thursday, June 21, 2007

Maalesef

Anime ile ilgili.

Anime Mangadan geldigi icin, Manga bu adamlarin geleneksel sanati oldugu icin (12. yuzyilda ilk oyku ornekleri gorulse de caponlar karikatur cizmeye taa milattan once baslamislar, ornegin pirinc yetistirirken ciftcilerin aldiklari notlar bugunku mangalarin temeliymis...), cizim ve oyku anlatmada cok iyiler. Bir de Walt Disney bunlarin filme donusebilecegi tiyosunu verince leziz seyler olmaya baslamis tabii ki. Fekaaat cizim ve anlatim assa da bunlarin geleneksel sanati muzigi kapsamiyor. Bu nedenle japonlarin (kendi muzikleri disinda) anime urunlerini disariya sunduklari muzikler iggggggrancccc.

Baslarda korkunc Japon-Pop ruzgari kasip kavuruyordu ortami. Genellikle insanlar da sarkiyi soyleyebilsin diye (ne gerek var anlamasam da) karaoke seklinde Japonca harfleri tariyorlardi. Bir sure sonra Amerika pazarina acilirken bunlar, bildigin Amerikan 2. sinif sarkicilarini kiralamaya basladilar. Ama sectikleri sarkilar ve sarkicilar hala igrencti. Son zamanlarda izlediklerimde (Afro Samurai, Death Note) acayip bir metale kacis, inanilmaz distortion ve throat vokal var. Neredeyse In Flames calcaklar. Buna ragmen gereksiz karaoke zihniyeti devam etmekte bi sekilde (Throat vokalden sozleri anlayamayacagimizi hissetmis olabilirler, ki anlamaya imkan yok (yoksa Japonlar death metal de mi yapmaya basladi.. cunku In Flames anlasiliyor normalde)). Sonra da birsekilde throat vokalli death metal sarkisinin sozlerinin yarisini japonca yarisini ingilizce yapip, hepsinin karaokesini de ekrandan gecirince iyice cumbus oldu. Metal ve trash son 5 yil icinde vefat ettigi icin death metali kullanma konusunda da Japonlar baya bi gec kalmis durumdalar. Buna ragmen... gelisme var...

Matt Stone-Trey Parker Southparkin bir bolumunde (801 - Good times with weapons) inanilmaz gozlem yetenekleriyle yaptiklari

hayau hayau kikasuuu
watasiyami protect my balls
let's go let's go let's fighting
let's fighting loooove....

sarkisina hala guluyorum. Ozellikle ingilizceye adaptasyon sorunlari yasayan Japonlarin gramerdeki yaraticiliklariyla gayet vurdulu kirdili dizilerin icine sokmaya calistiklari gereksiz romantizmin harmanini "let's fighting love" dizesiyle gayet iyi dile getiriyorlar.

Paprika'da ilk defa muzik cok goze batmadi. Hatta biraz daha ugrassalar sevicektim. Hafif tekno/diskoya kaciyor, ama kesinlikle bir karakteri var ilk defa. Neyse meraklisina sabir diliyorum...

Tuesday, June 19, 2007

Paprika

Biras stres, biraz endise, heyecan ve daha cok heyecan sirasinda butun parami yeni bir hesaba yatiraraktan (ve ondan geri cekemeyerekten) parasiz kaldim haftasonuna kadar. Ama bu beni durduramadi, borc alaraktan sinemaya Paprikayi izlemeye gittim. Dheer sagolsun.

Blockbuster ve holivuda olan nefretimi animeye sevgi seklinde geri puskurten ben bu eylemi yaptim. Gercekten animasyon adina en yaratici seyler animeden geliyor. Sinemalarda da ayni sekilde destekcisiyim caponlarin anlatim gucunun.

Paprika "PG" degil. Anlamak icin buyuk olmak lazim. Izledim, anladim, sevdim, bayildim ve buyuk harflerle yaziyorum.

ANIMASYON SANATININ POTANSIYELINI EN IYI SEKILDE KULLANAN VE ANLATMAK ISTEDIGI SEYI EN BASARILI SEKILDE ANLATAN ANIMASYON TARZI BU ANIME. AMA SADECE BUNUNLA BITMIYOR. BU ADAMLAR ANLATACAK BU KADAR YARATICI VE ZEKI OYKULERI NASIL BULUYORLAR. SIFIRDAN OLUSTURDUKLARI EVRENIN ICINE ONU GOMDUKTEN SONRA INSAN ZEKASINI NASIL GIDIKLAYABILIYORLAR. SAYGIYLA EGILIYORUM...

Wednesday, June 13, 2007

Madlen Peru

madeleine peyroux diye yaziliyor. Benim icin Madlen O. Tanri vergisi cok guzel bir sesi var. Ayni zamanda cok basarili kariyerinde Madlen. Oduller, albumler...

Yanliz fikrimce yorum konusunda sorunlari var. Cok yorumluyor. Oyle cok yorumluyor ki... Biraz fazla yorumluyor. "Yorum"un dozunu kacirmis, manyagi olmus. Kendi sarkilarini guzel soyledi. Yanliz sonra bir ara Tom Waits "The Heart of Saturday Night"' i "yorum"lamaya basladi. "The Heart of Saturday Night" carsamba aksamindan ufak capta bir kriz gecirdi. Arkada calan adamlar kalp masaji misali sarkiya biraz sadik kalarak olasi bir enfaktusu bertaraf ettiler. Smile' i daha hafif "yorum"ladi. Boylece izleyiciler olarak gulumsememizi koruduk. Ama ayni seyi Fairground Attraction'un "Walking after Midnight" 'i icin soyleyemeyecegim. Zira Madlen bu sarkiyi tamamen "yorum"ladi. Kimse engel olamadi, Madlen "yorum"ladi atti bu sarkiyi.

Daha klasik caz bekliyordum ben, ama baya pop cikti Madlen. 45 paraya deger miydi derseniz, sadece madlen degmezdi ama madlenden once cikan adam cok dehset birisi oldugundan ve de hem muzigi hem de sovuyla otturdugunden dolayi pisman degilim.

Monday, June 11, 2007

Okuzum ben

Sevdigim kizi etkileme etkinlikleri bunyesinde uye oldugum spor salonundaki kosma aletinde 5.2 hizinda ve 8 egimde 25 dakika kostum. Sonra diger aletleri de bir yarim saat kurcaladiktan sonra o hizla eve gittim. Bisiklete atlayarak supermarkete uctum adeta. Haftalik alisverisimi yapmaya basladim ve sonra somon baliklarini gordum. O an sevdigim kizin yaptigi Jamie Oliver tarifi mukemmel somon ve limon+sarimsak+rosemary li patates yemegi aklima geldi. Jamie Oliver'a olan nefretim bir saati askin sportif faaliyetimle birlesince 6 parama kiyaraktan 2 kocaman somon parcasi aldim. O andan itibaren anahtar sayim 2 oldu. Somonlari 2 buyuk patates, 2 buyuk sogan ve 2 limon takip etti. Haftasonundan kalan 2 biramdan birini actim ve her adimda Jamie Oliver'a saydiraraktan leziz yemegi yaptim. 2 koca patates, 2 sarimsakla birlesti, allahin belasi Jamie Oliver'in onerdigi gibi pisirildi, bir yandan 2 somon da firinda kizardi. Ama gerizekali ben sadece bir kisiyim. Sonra ben o hizla 2 kisilik yemegi yedim. Bu arada internetten istanbulda gecen 2. sinif holivud filmi izlemeye basladim. Filmin ortalarina dogru hizim azaldi ve yerini sucluluk dolu bir durgunluga birakti. Hayvanligimin
doruklarindan koltugun derinliklerine gomuldum. Artik buradan kalkabilecegimi sanmiyorum. Saat 10:56. Tabaklari assagi tasicak gucum kalmadi. Balik kokucak burasi. Banyo falan yapmicam, sabah erken kalkar yaparim. Zaten allahin belasi dus basligi durdugu yerde bozulmaya karar verdi. Bana puskurttugu suyun iki katini banyonun geri kalanina puskurtuyo. Ben banyo yapinca banyo da banyo yapiyor. Terlikler, havlular, geri kalan hersey benim gibi yikaniyor... En azindan tabagi goturmeliyim. Allahin belasi Jamie Oliver...

Thursday, June 07, 2007

Bu ne

Ya insan basparmaginin ustune yatip uyuyabilir mi? Sabah kalkinca basparmagi bu kadar aciyabilir mi? O kadar parmak ve el dururken sen gidip sadece bir parmaga kafani koyabilir misin? Zaten mouse sallamaktan carpal tunnel sendromu olcam. Bi de basparmagimin ustune yatmaya devam edersem...
Ellerimi baglayarak yatmaliyim belki de.

Wednesday, June 06, 2007

Luminato


Ontoryo golunde siradan ve sessiz bir aksamustuydu. Ama bu sakinlik firtinadan onceki sessizlik miydi acaba?

Eveeet. Cunku Isik festivali Luminato basladi saat 9 gibi. Isik shooow.

isiklarin altinda iki tane tutamak var. bunlari tuttugunuz zaman isiklar sizin kalp atisiniza gore yanip sonmeye basliyor. herkes o tutamaklari tutunca gokyuzunde insanlarin kalp atislarindan olusan, yanip sonen bir isik cumbusu oluyor. Bir sekilde halkla interaktif olmasini planlamislar isik gosterisinin. Biz tutamaklarin onundeki sirayi gorunce "eeeeh" diyerekten dogrudan birer bira aldik.


Eheheh. Bayilirim boyle seylere. B.k var sanki. Neyse.

Tuesday, June 05, 2007

Gercek mi?

Assagi yukari hergun dunyanin kirlendigine dair birkac e mail aliyorum. Bu e-maillerde ozon deliniyor, cevre kirleniyor, Cin coplerini dunyaya birakiyor, CO2 artiyor, agaclar tukeniyor, yok kuresel isiniyoruz, yok okyanuslar CO2 tutuyor, birakmiyor, her yer CO2 oluyor, biz zehirleniyoruz, coller artiyor, atmosfer deliniyor, O2 yaraticak bitkiler yaniyor, dunya Marsa benzemeye basliyor...

Sonra bu e-mailler tartismaya donusuyor. Hala SUV lere biniyoruz, hala komurden elektrik, nukleer santralden enerji, fabrikalardan atik ve buzdolaplarindan gazlar fiskirtiyoruz. Haberlerde bunlarin yerine Paris Hilton'u gosteriyoruz, kimse ilgilenmiyor... diyerek tartisma uzuyor.

Her tartismanin sonunda sirketcek aksam giderken monitorleri kapatmaya, kagit bardaklar yerine kupalari kullanmaya, plastik karistiricilar yerine kasik kullanip yikamaya karar veriyoruz. Sonra ayni hamam ayni tas. Haftada bir bu muhabbet donuyor. Birileri internetten okuyup okuyup gonderiyor.

Ben insanlarin gercekten tirsip birseyler yapmaya baslamalari icin sorunla birebir karsilasmalari gerektigini dusunuyordum. Bikac kisi gunesten yanip, bazilari cok CO2 den bogulup olucek ki (sallandircaksin sunlarin bikac tanesini) insanlar "tamam sictik, hadi artik tuketmiyoruz" desinler. Ama simdi anladim ki birkac kisi bogulup olunce kalanlar onun yerine "hadi dunyanin temiz kalan ve yasanilabilen yerlerine gidip oradaki insanlari oldurelim ve yerlerini alalim" diyecekler. Hatta simdiden diyorlar.

Bazilari ise bu haberlere inanmamayi seciyor. E-maillerden biri diyor ki "yani tamam kotuyuz insanlik olarak, ama kassak ta 100 yilda dunyayi Mars'a ceviremeyiz. Bilimadamlari atip tutuyorlar". Belki de buna inanmak daha kolay. Acaba hangisi dogru...