Friday, July 28, 2006

Duygu dolu an

Gecen gun Hintliyle Filipinli birbirleriyle sakalasiyolardi. Bi tane tabanca var onla birbirlerine vuruyorlar falan. Sonra ben odaya girerken biri oburune "pezemenk" diye bagirdi (tam soyleyemiyorlar). Ama beni gormemisti, orada oldugumu bilmiyordu. Gozlerim doldu. Diger kulturlere biseyler ogretmeyi basarmisim. Cok mutluyum. Cok unlu ve onemli bir yemek olarak tanittigim ve soylettigim "s.ktiriboktan makarna" dan sonraki en buyuk basarimdir bu.

Monday, July 24, 2006

Rezalet

Pazar gunu patron yemek soyledi. 20 kisi falandik. Yemeklerin yaninda bir tur salata sosu ve eksi kremli bisey de geldi. Ama cok eksi ve tuzlu oldugundan (iclerinde sirke, tuz vs... vardi) kimse yemedi soslari. Patron da butun soslari bir kaba bosaltti. Karistirdi guzelce. Sonra bize donup "Bunu yiyene 100 dolar vericem" dedi. Herkes karisima yaklasti, icinde bir takim partikuller yuzen yag, sirke, tuz ve krem karisimina bakti. Bazilari hayatta yemem diye soylenirken digerleri daha dikkatli baktilar, birkac tanesi tadina bakmak istedi. Ama patron tadina bakmanin yasak oldugunu soyleyerek onlari engelledi. Ben oradaki soslardan sadece birini tatmistim dilimin ucuyla, yeterince igrencti. Kocaman kabi dusununce...

Sonra patron bahsi arttirdi. 200 dolar dedi. insanlar biraz daha bakindilar ama kimse yemeye yeltenmedi. Patron 300 dolar dedi. Sonra iclerinden biri bakti bakti, "Keni bunu yer" dedi.

Keni cinli gibi gorunen muhabbet bir adam. Tenis oynar, boks yapar, sigara icer, yaris motoru kullanir. Biraz garip bi adam. Kolunda tum kolunu cevreleyen bir dovmesi var. Nerde abuk subuk bir bahis ya da yapilcak pislik bir is varsa orada oluyor. Arada bir birileriyle falan guresiyor ornegin. Yerlerde yuvarlaniyolar. Yine de kendi kendine piyango duzenleyip paralari ic eden rus kizdan iyidir.

Her neyse, bu adamlar Keni'yi aradi. "biz boyle boyle bisey yaptik (hey allaaam) yer misin?" dediler. Keni 5 dakka sonra geldi motoruyla. Patron bunu duyunca endiselenmeye basladi. Masada buldugu karabiberlikteki tum karabiberi de karisima ekledi. Keni geldi. Bu bahis olayinin kicinda patladigini hissetmeye baslayan patron izlemek icin 2 dolar vermemiz gerektigini soyledi. Dunyanin en gerzek ve gereksiz gosterisine gitmek icin 2 dolar vermek bana garip gelse de kendimi digerleriyle beraber "keeeni keeeni" diye bagirirken buldum. Keni karisimin tadina bile bakmadi. Hepsini yedi. Patron tarafindan belirlenen 2 dakika kusmama suresini rahatlikla gecti, hatta iyi gorunuyodu. Sonra kusmadi bile.

Ertesi gun keni geldi yine. Sadece circir olmus. Ve 300 dolar kazandi. Haketti bence.

Saturday, July 22, 2006

Yagmur

Vucutlarimiz suyun icinde olustu. Hayatimiz boyunca denize girdik, banyo yaptik, islandik. Suyun tamamen altinda yasama araclari kesfettik. Su ucuz, su temiz, su saglikli, ustumuzdeki kirler akip gider suyla. Yikanmak, yikamak suyla olur. Su ucar gider, zararsizdir, kurur.

Insanlar yagmur yaginca manyak gibi kaciyorlar yagmurdan. Sanki asit yagiyor. Aman bir damlasi degmesin. Yagmurluklar, semsiyeler, herkes arabalarda, tramvaylarda, sokaklardakiler aralara siginmis... Yagmur bu yagmur, islanirsin, kurur...

Sakir sakir yagan yagmur balkonu delerek assagida bir gol olustururken bunlari dusunerek ise gitmek uzere bisiklet kaskimi giydim. Cantamdaki yedek t-shirt kuru kalsin diye torbaya konmustu. Ne olabilirdi ki? Sonra bisiklete binmeye basladim. ilk 2 dakika icinde coktan islanmistim zaten. Ama buna hazirdim. (degil mi?). Sonra anacaddelerden gecmeye basladim. Yagmur cok sorun degildi (Gercekten). Asil sorun yerlerdeki sulardi. Tekerlegin aralarindan akan sular ben hizlandikca tam da kicima puskurmekteydiler. Ustelik bu sular saf su degil iclerinde birtakim topraklar bulunan sulardi (camur). Pantolonumu yikamak zorunda kalacagimdan biraz hayal kirikligina ugradim (genelde pantolonlarin kirlenmediklerine inanirim, onlari cok ender yikarim) Ha su ha toprakli su diyerek yolculuguma devam eden ben yeni bir suprizle karsilastim bisikletin frenleri tutmuyordu islaninca. Ama cok da onemli degildi cunku ODTU de 2 yil frenleri olmayan bisikletimi kullanmistim. Yavaslamak icin baska yontemlerim vardi. Son olarak yerde birikmis toprakli sulari puskurten otomobillerle tanistim. Ama cabuk ogreniyordum. Yerlerden firlayarak ustume basima sicrayacak sulari onceden tahmin ederek onlarin uzagindan geciyordum. Yanliz arkadan puskurten tekerlek sinirime dokunmaya baslamisti. Cunku ustum orta derecede islanmisken pantolonum bok gibi islanmisti. Ben ise yedek T-shirt getirmistim, yedek don degil.

Ise ulastigimda asansorun aynasinda kendime baktim. Sicarim yagmuruna da kurumasina da diyerekten bisikleti parkettim. Herkes dalga gecti. Circir olmasam bari.

Tuesday, July 18, 2006

Sayntoloji nedir?

Gecen gun adamin birisi elime bir ilan tutusturdu. Ustunde sayntoloji (scientology) kilisesine gelin, filmimizi izleyin yaziyordu. Ben sayntolojinin ne oldugunu hic bilmiyorum. Ama adini duymaktaydim. Merak ettim. Yolumun ustundeydi, ugradim. Kapidaki kiza "Nedir sayntoloji" dedim. Guldu. "Senin icin bir filmimiz var onu izle sonra konusalim" dedi. Beni bir odaya goturdu. Acayip guzel bir sinema salonu bu oda. 5 + 1 dolby surround ses sistemi ve klimasi vardi. Serin ve hostu. Isiklar yavas yavas sondu, pahalli bir isik sistemi olmaliydi.

Sonra film basladi "Kafa sagligimiz icin materyalizmin cozum olmadigini anladik" diyerek. "ee neymis cozum ?" diye dusunurken hemen cevap geldi : "sayntoloji". Ben heyecanla "tamam, o ne?" diye dusundum. Sonra yarim saat boyunca bi kitaptan bahsetti bu film. Once mahkemelerin sayntolojiyi din olarak kabul ettigini anlatti. Sonra birsuru adam sirayla cikip bu kitabin ne kadar guzel oldugunu soyledi. Kitap bazilarini basarili isadami yapmis, bazilarini uyusturucudan kurtarmis, ezik insanlari guclu bagimsiz bireyler yapmis. Bir insaat iscisi cikip "bu kitap sayesinde artik isimi seviyorum, saatler hizla akip geciyor" dedi. Bi tane adam cikip "bu kitap sayesinde esimle tanistim" gibi bisey dedi (esi manken falandi bence). Son 30 adamda acayip sikildim. Sonra iki adam konusmaya basladi. Bir tanesi "bu kitap ne kadar guzel" tadinda sorular sorarken oburu "leziz, leziz" tadinda cevaplar verdi. Guya kitabi yazan adam o kadar iyiymis ki yazdigi uc bes kitabi tum insanliga armagan etmis ve biz sansli insanlar 50 dolara bu mukemmel sete sahip olabilirmisiz. (Nasil hediye lan bu - 50 dolar verenlere hediye...). Sonra bu organizasyonun ne kadar buyuk oldugundan, yuzbin tane kilise falan oldugundan bahsetti. Butun kiliselerin yoneltildigi en yuksek makam iseeeeee: Kocaman bir gemi. Mukemmel luks. Sayntoloji papasi orda yasiyo sanirim. (Aslinda bu benim fantazimdi.) Son olarak bi adam cikti. Kameraya dogru yavas yavas yuruyerek cumleler soylemeye basladi. Bu arada arkadan kahramanvari bir muzik geliyordu. 4 tane cumle soyledi adam. Muzik bitti. 2 saniye falan bosluk oldu. "Oh bitti" derken adam yine basladi. Bir once soylediklerine benzer cumleler soyledi. Ama bu sefer cumleler daha uzundu. Muzik yine durdu. "Oh bitti" derken adam yeniden basladi. Bu sayede muzigin cumlelere kisa dustugunu anlayiverdim. Kendimi southparkta hissettim, kahkahalar atmaya basladim. Muzik bitti. Adam yine basladi. Ama bu sefer assalamaya basladi bizi. Cok komikti. "Eziksiniz siz simdi kitabi almazsiniz burdan cikinca" diyo. "Almassaniz salaksiniz valla bak" tadinda biseyler dedi. Bir an "Alsana lan kitabi, AL AL AL" diye bagiricak diye korktum. Adam assaladi, hirsini aldi sonra gitti. Kocaman "HELLO" yazdi ekranda. Nihayet bitti.

Disari ciktim. Disarsi sicakti. Klimali salona bir an geri donmeyi dusundum. Sonra aklima adam geldi. Vazgectim, kapiya yoneldim. Kiza yakalandim tabii ki. "ee filmi begendin mi" diye sordu. "cok guzel olmus, elinize saglik" dedim. "Bak kitaplar burda" dedi. Sonra bi anda benim gozlerimin onune super luks gemide, jakuzinin icinde keyif yapan sayntoloji papasi geldi. Yanindaki civira "bir karides daha yemez misin hayatim?" diyordu. karidese uzandi, gozlerimde karides bir an kitaba verecegim paraya donustu, sonra tekrar karidese donustu. kafasi atan ben kiza donup "sagol kitap almicam" dedim. Kiz kocaman gozleriyle uzgunlugunu belli ettikten sonra "sanirim ilgini kaybettin" dedi. "Evet" dedim. Sonra hayatimda ilk defa saydirdim: "Dinlere cok saygi duysam da hicbirine inanamiyorum, simdi benden kocaman bir reklam ve pazarlama kampanyasina inanmami mi bekliyosunuz?" dedim. Ama sonra dedigimden utandim. Cunku cevabi biliyorum:"evet". Zaten din dedigin ne ki? Sonra dedim ki kendi kendime bu diger dinlere buyuk bir hakaret. Cunku diger dinlerin de bir tur pazarlama kampanyasi olduguna dair bir kanit sanki.

Boylece sayntoloji kilisesinden ciktim. Hala sayntoloji nedir bilmiyorum. Kitabi almicam. Sayntoloji nedir ogrenmicem. Bugun itibariyle, yeni bir din baslatip gemide karidesleri yiyen bir adam olma fantazimden vazgeciyorum. Coktan yapilmis. (Gerci adam olmus) :P

Thursday, July 13, 2006

Bence ...

Bilgisayarda geri donusum kutusuna attigimiz dosyalar bizlere mp3, bilumum kisa videolar ya da herhangi baska dosyalar olarak geri donmelidir. Aksi takdirde geri donusumun bi olayi kalmiyor.

Saturday, July 08, 2006

Post-Modern Palyaco

Arkadaslarimdan guzel haberler alip disari ciktim. Yurudum. Herkesin toplandigi bir yere geldim. Bir konserin sonuna yetismisim. Konser bitince kovboy sapkali bi adam cikip " size mukemmel bir gosteri hazirladiiiik" diye bagirdi. Sonra bembeyaz elbiseler icinde balerin oldugunu tahmin ettigim kiz bir takim hareketler yapmaya basladi. Big Lebowski'deki sacma sapan modern sanat gosterisinde hissettim kendimi. Sonra isiklar baska bir yere yoneldi ve post-modern palyacoyu gordum.

Burnundaki kirmizi top ve yuzundeki beyaz makyaj bir adami bu kadar karizmatik gosterebilir. Neden oyle gorundugunu bilmiyorum. Belki de palyacoluk simgelerini gururla tasiyabildigi ve orta caglardan gelen bir gelenegin temsilcisi oldugu icindir. Beyaz elbiseli kiz yaklasik 2,5 metre capinda metalden bir silindirin icine girdi. Bu silindir ayni zamanda kocaman bir arabanin tekerlegiydi ve de farelerin kosturdugu cemberlere benziyordu. Kiz bu koca cembere bindikten sonra palyaco ve kocaman arabaya cevrildi gozler. Arabanin arka tarafinda bir DJ vardi. Sonra bu devasa araba alevler cikarmaya basladi. DJ in arkasinda devasa bir baca vardi. Bu baca bizim eski sobamiza benziyordu, yalnizca ondan cok daha uzundu ve 2 metrelik alevler cikariyordu. Sonra bu araba hareket etmeye basladi. Dosdogru kalabaligin ortasina. Baktim yanarak usutumuze geliyor. Coluk cocuk tum ahali itiserek kenara kacmaya calistik. Araba yavas yavas geldi, yanimizdan gecti. Bir an soba kafama yikilicak diye korktum. Araba kalabaligi yarip karsi tarafa gecmeye calisirken DJ in aletlerinden biri bozuldu. DJ aletlerin dugmelerine basmaya basladi. Bu arada post-modern palyaco kimsenin anlamadigi birseyler soyluyor, bagirip cagiriyordu. Karsi tarafa ulastiklarinda ayaklarina tahtadan cubuklar takilmis bir grup beyaz elbiseli ve yuzlu insan kalabaligin ustune basarak (benim oldugum yerden oyle gorunuyordu) arabaya ulasti. Sonra hep beraber tekrar ustumuze dogru surduler arabayi. Yine kacildik tum ahali, cocuklar, arabalari ve balonlar... Palyaco bagirip cagirmaya devam etti. Fare cemberindeki kiz arabadan ayrildi, yuvarlanarak bir vince gitti. Vince bagladilar silindirin merkezini ve kizi gokyuzune kaldirdilar. Kiz fare cemberinde kosmaya basladi. Cember donerken ustune takili yerlerden atesler sacmaya basladi. Boylece havada donen bir ates topu gibi gorundu. Sonra birden bissuru havai fisek ve patlayan, yanan, ates cikaran seyler attilar. Fare kiz kosmaya devam etti. Palyaco avazi ciktigi kadar bagirdi. Biz tepemizde olup bitenden gaza gelip bagirdik cagirdik.

Sonra bitti.