Sunday, October 30, 2005

Tum irkciligina ragmen Disney

Walt Disney'i sadece animasyon endustrisi degil, neredeyse dunyanin tumu uzun sure cok sevmis. Kusaklar, annelerimiz, babalarimiz ve biz onunla buyuduk neredeyse. Disney'in gercek yuzunu anlatan kitabi okudugumda ogrendiklerime cok da sasirmadim aslinda. Bu kadar buyuk bir kurum haline gelebilmek icin bazi insansi yaklasimlardan odun vermis olmasi cok dogal Disney'in. Sonucta endustri ve duygular bence iki zit kutup. Walt Disney'in bir duygular endustrisi olusturmasiyla bazi degismez seylerin farkina variyor insan. Ornegin her kurumun en buyuk hayali olan tekellesmeyi basarmak icin Disney'in uyguladigi yontemleri Miki'nin ya da Gufi'nin yapabilecegi aklimizin ucundan bile gecmez. Mesela Gufi rakip sirketler yeni bir film cikaracaklari zaman butun reklam kaynaklarini satin alarak pazarlama saldirisinda bulunmayi dusunemeyecek kadar aptaldir. Ama her durumdan kurtulur, bilirsiniz. Miki ise oyle iyi kalpli bir karakter ki, insanlari kadin olduklari icin dislayabilecegi aklimizin ucundan bile gecmez.
Butun bunlara ragmen az once bir kez daha izledigim Fantasia 2000 de ve ozellikle Snowwhite ve diger tum Disney cizgi filmlerinde (ozellikle 1948 ve 60 arasinda yayinlanan yaklasik 10 15 tane goofy filmlerinde) gercekten cizginin gucunun doruk noktalarini goruyorum. Yasayan, insansi ve benim hayat boyu yaratmayi dusledigim duygusal degisikligi basariyla yakalayan calismalar bunlar. Bazen kahkahalarla gulebiliyorum 1950 de yayinlanan goofy'e. O kadar canli ki... Butun fasistlikliklerini endustrilesmeye yuklemek istiyorum. Disney'i sadece cok guclu bir sanatci olarak gormek istiyorum. Ama kendisinin ayni zamanda cok basarili bir isadami oldugunu okumak beni caydiriyor. Miki , filmlerinden cok dandik beslenme cantalari ve sapkalarindan para kazandi neredeyse. Yine de hala bi tarafim diyor ki Disney mikili pijamalardan kazandigi parayi tekrar cizginin gucunu kanitlamaya gomdu ve sanat endustrisinin gelisimini hizlandirdi, ona haksizlik etmemek lazim. Yani kafam karisik bu konuda.
Neyse eski gufileri izleyelim. Gercekten komikler.

Saturday, October 29, 2005

iki render testi arasinda gecen zaman

Studyoda kalan son iki kisiyiz. Herkez uyumaya gitti. Agzimda garip bir tad var. Ton baligi yuzunden olsa gerek. Bazen yemekleri yerken yemek haline gelmeden once neler yasadiklarini merak ediyorum. Mesela ton baliginin lezzetli etleri agzimda parcalanip mideme ulasmadan cok onceleri baska amaclara hizmet ediyordu. Yasayan bir baligi buz gibi sularda hareket ettiriyordu etler. Buyuk canavar baliklardan kacmasini sagliyordu belki. Acaba bu balik ne kadar derinlere indi, neler gordu, neler yedi... Belki de dunyanin en guzel denizlerinden, en guzel bogazlarindan gecmistir. Belki de aptal bir balik ciftligindeydi hep. Ama tum dunyayi gezdigini saniyordu. Yine de eger oyle saniyorduysa tum dunyayi gezmistir fikrimce. Butun yasadiklarindan sonra bir gun bir ag ya da olta onu yasadigi ruyadan cikarip benim mideme iletti. Keske etlerini yedigim zaman baligin hayat bilgisine de erismis olsam.
Bir kisi daha geldi studyoya, Cinli mimar cocuk. Cok kocaman birisi. Iki tane benden birlessek onunki kadar et ve kemik ederiz. Jeepers Creepers diye bir film vardi. Eskisehirde gitmistim tek basima. Bir gece 9 matinesine. Aptal bir sinema salonunda oynuyordu ama sehrin icindeydi. Adini hatirlamiyorum, ama buz gibi sogukta is kokulu havayi cigerlerime cekerekten sinemaya segirttigimi hatirliyorum. Allahin belasi tesrifatcilar zorla bahsis aliyorlardi. Herneyse film cok etkileyiciydi bence. 3. sinif korku filmi olsa da. Yedigin birseyin sende cikmasi ne kadar ilginc olurdu. Ornegin tavuk kanadi yedigimde kanatlarim ciksa. Ya da bir sekilde keciboynuzu yesem ve boynuzum olsa. Boynuzum olmasini isterdim bak. Arasira saga sola tos atardim. Ya da denize gitmeden once balik yuzgeci yesem mesela kaburgalarimin yanlarindan yuzgecler ciksa. Hic ellerimi cirpmadan yuzebilirdim.

Friday, October 28, 2005

Bir yerlere bir seyler yazmak

Blog denen seyin ne oldugunu bilmiyordum ben. Halbuki tarihi kaydetmek ilgi alanlarim arasina giriyor. Fotograf cekmek ya da birilerini videoya kaydetmek isterdim. Eskiden kaydedilmis videolari izlemek insanda gercekten duygusal degisiklik yaratabiliyor. Bunu buyuklerimde ve kendimde test ettikten sonra video kameram olmadigi icin ve yazi yazmak cok ucuz oldugu icin bir blog da benden diyerekten bu aleme girdim. Blogun bir garip tarafi tum insanlara acik olmasi. Dolayisiyla yazdiginiz seyi basiyorsunuz (zaten orada kocaman "publish" diye bir dugme bulunmakta). Ve aninda yayimliyorsunuz. Halbuki siz kimsiniz ki. Birseyler yayinlamak icin bir fikire ya da bir tur yazim yetisine sahip olmak gerek. Bende bu ikisi yok. Eminim butun bu sayfalar icerisindeki insanlarin cogunda da bu yetenekler mevcut degil. Iste bu yuzden bir blog baslatmamin benim icin cok sakincasi yok. Bu kisisel bir masturbasyon mu, yoksa tarihi bir yerlere kaydetmek mi? Benim blogumun amaci tarih olacak. Cohen'in "Famous Blue Raincoat" sarkisinda rakibine dedigi gibi "Hope you're keepin some kind of record". Bu bir cesit kayit iste. Yayimlanmasi benim icin cok da onemli degil. Birilerinin okumasi da. Sonucta ben ara ara yazacagim ve de okuyacagim. Bir takim tellerde ve ciplerde varolan bu satirlari buyuyunce gorup gulerim belki. Bu arada da milyonlarca garip insanin kendilerini onemli gormelerine sebep olan kucuk yazilar denizinde kaybolurum ve siradanlasirim. Heyooo.